Küçük Paşa: 1900’lü yılların başlarında, Anadolu’nun küçük bir köyünde yaşayan yeni anne olmuş Selime, İstanbul’daki bir paşanın evine sütannelik yapması için çağrılır. Kocası da İstanbul’da, Nişantaşı karakolunda memur olan Selime, bebeği Salih ile İstanbul’a gelir. Selime’nin süt analık
Romanda, köylünün durumu, yüzyıllardır ihmal edilmiş ve ezilmiş olması, canlı ve çarpıcı bir tahlil gücüyle, ülke sorunlarıyla iç içe tasvir edilir; ülke gerçeklerinin, dönemin sorunlarının altı çizilir. Köy-kent çelişkisi, yönetimin despotik tutumu, savaşların getirdiği yıkımlar ve bütün bunlar içinde Anadolu insanının dramı, zengin bir gözlem gücünün ürünü olarak romanda yansıtılır.
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
Safahat: Şairin şiirlerini topladığı kitaptır. Safahat’ında çok sık kullandığı manzum hikâyeler şu özellikleri gösterir:
- Bütün manzum hikâyeleri sosyal konuları içerir.
- Güçlü bir gözleme dayalı realist hikâyelerdir.
- Halkın konuştuğu bir dille yazılmıştır.
- Hikâyelerinde güçlü bir betimleme, öyküleme gücü ve teknik olgunluk vardır.
- Çoğu karşılıklı konuşmalar şeklinde olduğundan sahnelenmeye elverişlidir.
- Safahat, yedi bölümden (kitaptan) oluşur:
- Safahat: Kitaba adını veren bölümdür. İçinde manzum hikâyeler vardır.
- Süleymaniye Kürsüsünde: II. Meşrutiyet’ten sonra ülkenin içine düştüğü karışıklık ve çöküntüyü anlatır.
- Hakkın Sesleri: Çeşitli ayet ve hadislerin tefsiri, siyasal ve sosyal konulu şiirler ve Balkan Savaşı’nın yol açtığı yıkımlar ile ilgili şiirler vardır.
- Fatih Kürsüsünde: Türk milletinin ve İslam dünyasının içinde yaşadığı felaketlerin bitmesi ve milletimizin kalkınması için gerekli uyarılar vardır.
- Hatıralar: Şairin sehayat hatıraları yer almaktadır.
- Âsım: Safahat’ın en önemli bölümüdür. Şair bu bölümde millet sevgisini, onun büyüklüğüne olan inancını, İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluşunun Türk milletinin liderliğinde olacağına dair inancını anlatır. “Çanakkale Şehitlerine» şiiri bu bölümdedir. “Âsım” idealist bir vatan şehidi, Türk gençliğinin sembolüdür.
- Gölgeler: Şairin lirik şiirleri ve çeşitli manzumeleri vardır.
Kiralık Konak: Tanzimat’tan I. Dünya Savaşı’na kadar yetişen üç neslin çatışmasını ve aile kurumunun yozlaşması
Nur Baba: Tekkelerin yozlaşması
Sodom ve Gomore: Mütareke yıllarında toplumdan kopuk kitlelerin yozlaşması
Hüküm Gecesi: II. Meşrutiyet yıllarındaki parti kavgaları, siyasi çekişme ve çatışmalar
Yaban: Halk-aydın çatışması
Bir Sürgün: II. Abdülhamit Dönemi’nde Avrupa’ya kaçan Jön Türklerin yaşamı
Ankara: Cumhuriyet’in ilk on yılı ve siyasi gelişmeler
Panorama I (1935): Cumhuriyet kurulduktan sonra yapılan inkılâpları ve insanların bunlara ne derece ayak uydurdukları
Panorama II (1954): Cumhuriyet Dönemi ve Atatürk’ün ölümünden sonraki yıllar, siyasi çalkantılar
Kiralık Konak: Realist bir özellik sergileyen eser, Yakup Kadri’nin ilk romanıdır. 1922’de yazdığı romanda Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet kuşakları arasındaki görüş, anlayış ve yaşayış farkları ele alınarak; alafranga düşkünlüğü ve savurganlığın yol açtığı olaylar üzerinde durulur. Osmanlı’nın çöküş dönemine ayna tutan eserde; yanlış Batılılaşmanın Türk ailesi üzerindeki olumsuz etkisi, Batılılaşma ile geleneksel değerlerin çatışması anlatılır. Romanın başlıca kahramanları; Naim Efendi, Sekine Hanım, Servet Bey, Seniha, Hakkı Celis’tir. Naim Efendi, devletin üst kademelerinde görev yaptıktan sonra emekliye ayrılıp İstanbul Cihangir’deki konağında yaşamını sürdüren dürüst bir Tanzimat efendisi ve konağın en yaşlı kişisidir. Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlıdır, eşi ölünce konaktaki düzen bozulur. Naim Efendi, kızı Sekine Hanım, , damadı Servet Bey, torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşamaktadır. Damat Servet Bey, Batı tarzı yaşama heveslisi, bilinçsiz ve düşük ahlaklı biridir. Seniha da bu yaşama ayak uydurmuş ve serbest yetişmiştir. Bu arada Seniha konağa sık sık gelen ve Seniha’yı baştan çıkaran Faik’ten hamile kalır, durumu öğrenen Naim Efendi çok sarsılır. Bir yandan da I. Dünya Savaşı devam etmektedir. Seniha daha sonra özendiği Avrupa’ya kaçar, Servet Bey ise konak yaşantısından ve Naim Efendi’den kurtulmak için bir apartmana taşınır. Seniha’yı saf bir aşkla seven Hakkı Celis, cepheye gider ve orada şehit düşer. Haberi alan Seniha buna kayıtsız kalır. Naim Efendi yaşanan hızlı değişimlere ayak uyduramaz. Konağı kiraya vermek ister ama kimse almaz ve tek başına bu konakta yaşamaya devam eder.
Nur Baba: Roman, bir Bektaşi şeyhi olan Nur Baba ile genç sevgilisi arasındaki aşkın hikâyesidir. 1922’de yazılan roman bu aşkın sahnesini çizen bir dekorla başlar. Nur Baba dergâhı İstanbul’un yedi tepesinden birinde bulunmaktadır. Her zamanki ilahili, neyli, sazlı ve içkili dem âlemlerinden birine sahne olmaktadır. Bu âlemler sabaha kadar sürmekte ve sofralar çoğunlukla bir tekme ile devrilmektedir. Romanın başlıca kahramanları; Nur Baba, Ziba Hanım, Celile Bacı, Nigar, Süheyla, Nuriye Hanım’dır. Eserde, Anadolu’da ve Avrupa’da asırlarca birer eğitim yuvası olarak görev yapan tekke, zaviye ve dergâhların zamanla bu görevlerini yitirip yozlaşması anlatılır. İhtiraslı ve zevk düşkünü Nur Baba adlı bir Bektaşi şeyhinin aşk oyunları etrafında gelişen olaylardan hareketle tekke gibi bazı dinî kurumların bozulması ve sosyal yapıya verdiği zararlar üzerinde durulur.
Hüküm Gecesi: 1927’de yazan bu romanda İkinci Meşrutiyet sonrası parti kavgaları, İstanbul’un Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki durumu işlenir. 31 Mart Olayı’ndan sonra iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti ile muhalefet arasındaki siyasi çekişmenin öyküsü sergilenir. Eserde, gazeteci Ahmet Samim’in öldürüldüğü 9 Haziran 1910 öncesiyle Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürüldüğü 11 Haziran 1913 sonrasını içine alan zaman dilimindeki olaylar ele alınır. Romanın başlıca kahramanları; Ahmet Samim, Ahmet Kerim, Samiye, Sırrı Bey’dir. Olay örgüsü; Başyazar Ahmet Samim, Ahmet Kerim ve Samiye arasındaki ilişki etrafında gelişir. Düştüğü bunalımdan kurtulamayan Samiye sonunda intihar etmek zorunda kalır. Hüküm Gecesi, siyasi bir roman niteliğinde olmakla beraber, yazar bir dönemde yaşanan siyasi olayları küçük fakat önemli bir aşk hikâyesi ile süslemesini bilmiştir. Kitapta her ne kadar siyasi sıkıcı bir hava ağır bassa da birtakım gerçek olaylardan bahsedilmesi bu havayı biraz olsun hafifletir.
Sodom ve Gomore: Romanda Mütareke yıllarında (1918-1922) işgal altındaki İstanbul’un ahlâk bozuklukları ve sosyal yaşam işlenir. “Sodom” ve “Gomore” İncil’de adları geçen iki şehirdir. Ürdün’ün bu iki şehri ahlaki bakımdan iyice çöktüğü için Tanrı’nın gazabına uğramış ve yerle bir edilmiştir. Yakup Kadri, Mütareke Dönemi’ndeki İstanbul’u bu iki şehre benzetir. Romanın başlıca kahramanları; Sami Bey, Necdet, Leyla’dır.
Olaylar; Sami Bey, ailesi ve bu aileyle ilişkili yerli ve yabancı kahramanlar etrafında gelişir. Romandaki tek olumlu kahraman Leyla’nın nişanlısı Necdet’tir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız, İngiliz ve Amerikan kuvvetleri İstanbul’a yerleşir. Romana konu olan Sami Bey ailesi başta olmak üzere bazı Türkler ülkenin kurtuluşunu yabancı güçlere sığınmakta özellikle İngiliz mandacılığında görürler. Sami Bey’in ailesi, millî ve manevi değerlerden yoksun kalmış hatta menfaatleri için yabancı güçlerle işbirliği yapmaktadır. Sami Bey’in kızı Leyla, dayısının oğlu Necdet’le nişanlı olmasına rağmen bir İngiliz subayı ile ilişki yaşamaktadır. Necdet, bu durumu kabullenemez ve Anadolu’daki direniş hareketini destekler. Anadolu’da sürdürülen mücadele başarıyla sonuçlanır ve işgalciler, Anadolu’yu terk eder. Bu durumda Leyla tekrar Necdet’e yanaşmak istese de Necdet buna müsaade etmez.
Yaban: 1932’de yayımlanan roman, Yakup Kadri’nin Millî Mücadele sırasında Yunanların yaptığı zulümleri incelemek üzere Batı cephesinde bulunduğu sıradaki gözlemlerine dayanır. Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılan romanda Yakup Kadri; I. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde, köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadele’ye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle verir.
Romanın başlıca kahramanları; Ahmet Celal, Emine, Salih Ağa, Mehmet Ali’dir. Anı biçiminde yazılan romanda, Kurtuluş Savaşı yıllarındaki olaylar anlatılır. Savaş gazisi Ahmet Celâl, İstanbul işgal edilince emir eri Mehmet Ali’nin daveti üzerine Eskişehir Porsuk Çayı kıyısındaki köyüne gider. Köyde yoksul ve cahil kalan halkı aydınlatmaya çalışır fakat halk ona değil cahil kalmalarının asıl sebebi olan Salih Ağa’ya inanır. Ahmet Celal, kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu “yaban”laşan tipik aydındır. Ahmet Celal’e yanaşmayan halk, onu “yaban” olarak niteler. Genç subay, bir ara karşılaştığı Emine’ye ilgi duymaya başlar fakat Emine evlidir. Daha sonra Yunanlar, köyü işgal eder ve köyde katliam yapar. Ahmet Celal ve Emine kaçmaya çalışırken yaralanırlar. Emine’nin durumu daha ağırdır. Ahmet Celal elindeki anı defterini Emine’nin eline sıkıştırır ve gözlerden kaybolur. Sakarya Savaşı’ndan sonra bölgedeki zulümleri araştırmaya gelen “araştırma kurulu” yıkıntıların arasında kenarları yanmış bir anı defteri bulur. Yaban’ın konusu işte bu anı defteridir.
Ankara: 1924’de yazılan romanın başlıca kahramanları; Selma Hanım, Nazif Bey, Hakkı Bey, Neşet Sabit’tir. Ankara’nın üç ayrı döneminin konu edindiği romanda yazar; Ankara’dan hareketle Türkiye’deki toplumsal değişme ve gelişmeleri yansıtır. Roman üç bölümden oluşur:
Birinci bölümde Kurtuluş Savaşı yıllarındaki (1922’ye kadar) Ankara anlatılır. İstanbul’dan gelmiş Selma Hanım, kocası Nazif Bey’in etkisiyle bir zamanlar yadırgadığı Milli Mücadeleye inanmaya başlar ancak bu sefer de kocası Sakarya Muharebesi’nden korkarak kaçmanın yollarını arar. Selma, Binbaşı Hakkı Bey’le mücadeleye devam eder ve yaralılara hemşirelik yapar.
İkinci bölümde Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki (1926’ ya kadar) Ankara anlatılır. Binbaşı Hakkı Bey’le Selma evlenir.
Üçüncü bölümde Cumhuriyet sonrası yıllarındaki Ankara (1937-1943) anlatılır. Bu bölümde Cumhuriyet ruhuyla yetişen gençlere de yer verilir. Bunlardan biri de Neşet Sabit’tir. Selma üçüncü evliliğini bu gençle yapar ve mutluluğa kavuşur.
Bir Sürgün: 1938’de yazılan eserde, II. Abdülhamit döneminin aydın tipi olan “Jön Türkler”in çalışmaları, Paris’teki hayatları ve Batı medeniyetinin zayıf yönleri üzerinde durulur. Romanın kahramanı Dr. Hikmet, Abdülhamit devri aydınlarını ve onların zihniyetlerini temsil eden bir karakterdir. 29 bölümden oluşan eserde İzmir’de yaşadığı sürgün hayatından usanıp Paris’e kaçan Doktor Hikmet’in bu şehirdeki huzursuz yaşamı anlatılır. Doktor Hikmet, İstanbul’da yaşayan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Babası, Sultan Murat taraftarı olduğu için yıllardır göz hapsinde tutulmaktadır; kendisi de tıp eğitimini tamamladıktan sonra İzmir’e sürgün edilir. İzmir’de bir süre Gureba Hastanesi’nde görev yaptıktan sonra, özgür bir yaşam için Paris’e gitmeyi düşünür. 1904’te, İzmir’den kalkan bir vapura ani bir kararla kaçak yolcu olarak binip Paris’e gider. Orada kaldığı yıl, kitaplardan ve dergilerden tanıyıp hayranlık duyduğu Fransız kültürünü gerçek yüzüyle yaşamaya çalışır. Bu arada şehirdeki bazı “Jön Türkler”le tanışır. Paris günlerinde ekonomik sıkıntılar, vefasız aşklar, hastalıklar ve yalnızlık onun peşini bırakmaz. Paris’te geçirdiği yaklaşık bir yıllık sürenin sonunda verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybeder.
Hep O Şarkı: Yakup Kadri’nin son romanıdır. Romandaki olaylar, Abdülaziz, V. Murat ve Abdülhamit’in hükümdarlık dönemlerinde geçer. Yazar, olayları romanın kahramanı Münire’nin ağzından anlatılır. Münire, kendi hayatını anlattığı bir kitap yazmaktadır ve bu kitap aslında “Hep O Şarkı”dır. Romanda bir aşk hikâyesi etrafında Abdülaziz Dönemi’nden hayat sahneleri de yansıtılır.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN (1889-1956)
Damga: II. Abdülhamit devri paşalarından birinin oğlu olan İffet, çocuklarına ders verdiği Cemil Kerim Bey’in karısı Vedia ile gizli aşk yaşar. Bir gece yakalanınca eve hırsızlık için geldiğini söyleyen İffet, mahkûm olur. Hapisten çıkınca kocasından ayrılan Vedia ile karşılaşır ona evlenme teklif eder fakat Vedia kabul etmez.
Yaprak Dökümü: Eser, geleneklere bağlı aile reisi Ali Rıza Bey’le Batı tarzı yaşama heveslisi çocuklarının çatışmasını, yanlış Batılılaşmanın Türk ailesini nasıl sarstığını ve dağıttığını ele alır. Romanın başlıca kahramanları; Ali Rıza Bey, Şevket, Leyla, Necla, Fikret, Hayriye Hanım’dır. Ali Rıza Bey; oğlu Şevket, kızları Leyla ile Necla geçim sıkıntısı içinde İstanbul’da yaşamaktadır. Şevket’in, bir bankada memur olması, aile için bir umut ışığı olur. Çok geçmeden Şevket, eğlenmeye ve giyinmeye düşkün biriyle evlenir. Ali Rıza Bey’in kızları da geline ayak uydurunca evde davetler, partiler verilir, eğlenceler düzenlenir. Kısa süre sonra aile iyice ekonomik sıkıntıya düşer. Kızlardan büyüğü olan Fikret’in çocuklu dul bir adamla evlendirmesiyle, ilk yaprak; Şevket’in zimmetine para geçirmesi ve hapse girmesiyle ikinci yaprak dökülmüş olur. Bunun üzerine Ali Rıza Bey evi satar ve daha küçük bir eve taşınır. Necla’nın evli biriyle evlenmesi, Leyla’nın da zengin bir avukatın metresi olması, Ali Rıza Bey’in felç olmasına neden olur, böylece yaprakların tümü dökülmüş olur.
Çalıkuşu: Eseri 1922’de yazmıştır. “İstanbul Kızı” adıyla dört perdelik oyun olarak düşünülen sonradan romana dönüştürülen eser, Reşat Nuri’nin ilk ve en ünlü romanıdır. O döneme kadar Türk romanı genellikle İstanbul’u ele alırken yazar, bu romanıyla Anadolu insanını ve sosyal sorunları ele alarak Türk romanına farklı bir yön verir. Çalıkuşu, bu yönüyle Anadolu’ya bilinçli olarak eğilen ilk romandır. Başlıca kahramanları; Feride, Kamuran, Hayrullah Bey ve Munise’dir. Romanda; Feride adlı İstanbullu bir kızın idealist öğretmen olarak Anadolu’ya gönderilişi, oradaki mücadelesi ve Kamuran’la olan aşkı anlatılır.
Feride, küçük yaşta anne ve babasını kaybedince teyzesinin yanında kalır ve bir Fransız yatılı okulunda okur. Çok haşarı olduğu için okulda ona Çalıkuşu adı takılır. Teyzesinin oğlu Kamuran’la nişanlanan Feride, düğün günü, Kamuran’ın İsviçre’deyken bir kızla ilişkisi olduğunu anlatan bir mektup alır ve bunun üzerine her şeyi bırakıp İstanbul’dan kaçar. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaparken güzelliği bazı dedikodulara neden olur. Kuşadası’nda daha önceden tanıdığı Doktor Hayrullah Bey’le karşılaşır. Hayrullah Bey ona babacan bir tavırla yaklaşsa da dedikodular yüzünden kâğıt üzerinde evlilik yaşarlar. Feride’nin günlüğünü okuyup saklayan Hayrullah Bey; hastalanınca Feride’ye kapalı bir zarf verir ve onu Kamuran’a teslim etmesini vasiyet eder. Hayrullah Bey’in ölümünden sonra Feride zarfı Kamuran’a ulaştırır. Zarfta Feride’nin günlüğü saklıdır. Kamuran, Hayrullah Bey’in kendisine ithafen yazdığı “Ferideyi sakın bırakma” vasiyetine uyar ve ertesi gün gidip Feride’yle evlenir.
Yeşil Gece: Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ileri-geri, eski-yeni çatışmasını ele alan toplumsal içerikli bir romandır. Medreseden ayrılıp öğretmen okulunu bitiren idealist bir öğretmenin Ege Bölgesi’ndeki bir kasabada gerici ve çıkarcı bazı güçlerle mücadelesi anlatılır. Romanın başlıca kahramanları; Şahin Bey, Rasim, Mühendis Deli Necip, Eyüp Hoca, Mehmet, Mehmet Nihat Efendi’dir. Eserin başkahramanı Öğretmen Şahin, memleketin kurtuluşunun eski medrese yöntemiyle değil, yeni mekteplerle mümkün olabileceğine inanır. Bu düşünceyle hareket eder ve kendi isteğiyle Anadolu’nun geri kalmış bir kasabasına giderek medreseli olanlarla mücadele eder.
Acımak: İlkokul öğretmeni Zehra’nın babası ölmüştür. Zehra yaşlı adamın bıraktığı anı defterini sabaha kadar okur. Annesinin olumsuz tavırları yüzünden ailenin dağıldığını, babasının bu yüzden onu öğretmen okuluna gönderdiğini öğrenir. İç yüzünü bilmeden düşman olduğu babasının acılarını anlamaya başlar. Bunun üzerine Zehra’da bir bağışlama ve acıma duygusu gelişir.
AKA GÜNDÜZ (1885-1958)
Dikmen Yıldızı: Romanın başlıca kahramanları; Yıldız, Yüzbaşı Murat, Kamil Bey, Savcı Bey’dir. Yıldız, İzmir’in tanınmış ailelerinden birinin kızıdır, Yüzbaşı Murat’la nişanlıdır. Kurtuluş Savaşı başlayınca Murat cepheye gönderilir, Yıldız da orduya katılır ve cephe gerisinde çok yararlı işler görür. Verilen görevi başarabilmesi için yakınlarına Yüzbaşı Murat’ın şehit olduğu söylenir. Yıldız, nişanlısının şehit olduğu haberini alınca bunalıma girer, iki taşbebek bulup bunların Murat’tan olma ikizleri olduğu saplantısına kapılır. Hatta bu bebeklerden birinin kendi babası tarafından öldürüldüğünü iddia ederek savcılığa başvurur. Bunların birer saplantı olduğu ortaya çıkınca Yıldız’ın sağlığına kavuşması için çaba gösterilir. Murat verilen görevi başarıyla tamamlar, bu sırada Büyük Taarruz zaferle sonuçlanır. Babasıyla birlikte İzmir’e Murat’ı aramaya giden Yıldız, Murat’ın yaşadığını öğrenince şok geçirir, iki sevgili gözyaşları içinde birbirine sarılırlar. Artık bütün acılar geride kalır. Romanda Yıldız’ın bireysel serüveni çevresinde dönemin Ankara’sı ve Kurtuluş Savaşı yılları yüzeysel bir biçimde yansıtılır.