Rübab-ı Şikeste: 1900 yılında basılan bu eser, şairin ilk şiir kitabıdır. 1900 yılına kadar yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği bu kitabında “aşk, hayat, çocuk” gibi bireysel temaları betimleme ve öykülemeye yakın bir anlatım tekniği ve romantik-melankolik bir anlayışla ortaya koymuştur.
Haluk’un Defteri: 1911’de yayımlanan ikinci şiir kitabıdır. Sanatçı, bu şiirlerinde hayal ettiği neslin özelliklerini anlatmış, oğlu Haluk’un şahsında Türk gençliğine hak, hukuk, yurt sevgisi, çalışkanlık gibi konularda öğüt vermiştir. Şiirlerdeki Haluk, Türk gençliğinin idealize edilmiş tipi değil, öğütler verilen sembolik bir şahıstır. Şair, bu kitabında; Ameraki’da papaz olup başrahipliğe kadar yükselen oğlu Haluk’un şahsında Türk gençlerine seslenmiştir. “Haluk’un Amentüsü, Promete, Ferda” bu kitaptaki diğer önemli şiirleridir.
Tarih-i Kadim: 1905’te yazdığı “Tarih-i Kadim” şiirinde Allah’ın varlığını inkâr derecesine varmış, inancını yitirdiğini göstermiş ve din kurumunu eleştirmiştir. Bu şiirinde; bayrağa “kanlı bayrak”, Kur’an’a “köhne kitap, fikir mezarlığı”, Allah’a “bütün mücadele ve zorlukların sebebi” diyerek kutsal sayılan her şeyi reddetmiştir. Bu tutumu muhafazakâr kesimden sert eleştiriler almış, özellikle Mehmet Akif Ersoy’la tartışmalarına neden olmuştur.
Rübâbın Cevabı: 1911’de yayımlanan şiir kitabıdır. Bu şiirlerinde halkın çektiği acıları, baskı, haksızlık ve zorbalıkları dile getirirken bir yandan da İttihat ve Terakki yönetimini eleştirir. “Rübab’ın Cevabı” adlı şiirinde ise II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine duyduğu sevinci anlatır. Kitaptaki “Tarih-i Kadim’e Zeyl” şiirinde kendisini eleştiren Mehmet Akif’e cevap verir. Din ve doğa ile ilgili görüşlerini dile getirir ve kendisinin doğanın bir izleyicisi olduğunu belirtir.
Şermin: 1914’te basılan bu kitap; çocuklar için kısa dizelerle yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Türk edebiyatının “ilk öğretici çocuk kitabı” ve çocuk edebiyatımızın ilk örneklerindendir. Canlı doğa betimlemeleri ve dolaysız bir anlatımın hâkim olduğu bu şiirlerde genellikle ahlâklı olmanın, bencillikten kurtulmanın, yoksul ve sakatlara yardım etmenin gereğini aşılamak, çocuklara iş ve sanatı sevdirmenin öneminden söz edilir. Şermin adlı küçük kıza evde öğretilmesi gerekenler, şiirler yoluyla öğretilmeye çalışılır. Şairin hayal ettiği “yeni çocuk tipi” ortaya çıkarılır. Kitap, ismini şairin genç yaşta ölen kız kardeşi Sıdıka Hanım’ın kızı olan yeğeni Şermin’den alır.
MEHMET RAUF (1874-1931)
Eylül: 1901 yılında yazılan eser, Türk edebiyatındaki psikolojik romandır. Eser, Süreyya Bey’in karısı Suat Hanım’la aile dostları Necip arasındaki yasak aşkı konu edinir. Yazar, roman kahramanlarının duygu, düşünce ve hayallerini, iç dünyalarındaki çıkmazları ele alırken ayrıntılı ruh çözümlemelerine başvurur ve oldukça başarılı psikolojik tahliller yapar.
Mutlu bir evlilik süren Süreyya Bey ile Süreyya Hanım Boğaziçi’nde bir yalı kiralar. Necip aile dostu olarak sık sık yanlarına gelir ve zaman zaman evlerinde kalır. Süreyya her gün balığa çıkınca Necip’le Suat sık sık yalnız kalır. Suat piyano çalar, Necip onu dinler, birbirleriyle tatlı tatlı sohbet ederler. Müzik zevkleri Necip ile Suat’ı birbirine yaklaştırır. Necip’in Suat’a duyduğu saygı giderek şiddetli bir aşka dönüşür. Bu arada dedikodular Süreyya Bey’in kulağına gidince Necip yalıya seyrek gelmeye başlar. Arkadaşına ihanet edecek karakterde biri olmadığı için Suat’a olan sevgisini içinde gizler. Necip, bir gün Suat’ın eldivenlerinden birini habersizce alır ve evine gider, hastalanır, tifoya yakalanır. Sayıklamalar esnasında eldivenin tekini çaldığını ağzından kaçırır. Bunu duyan Suat eldivenin diğer tekinin de kendisinde olduğunu söyler ve onu Necip’e verir, böylece aşkları ortaya çıkmış olur. Necip iyileşince tekrar yalıya gidip gelmeye başlar ve aşkını Suat’a söyler. Eylül ayı gelir ve üçü için de sonbahar demleri olur. Suat, artık mutsuz giden evliliğin acısını, Necip ise sevdiğine kavuşamamanın acısını yaşamaktadır. Bir gün konakta yangın çıkar, Suat odada mahsur kalır, Süreyya içeri girmekte tereddüt edince Necip, Suat Hanım’ı kurtarmak için alevlerin arasına dalar ve birlikte yanarak can verirler.
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL (1869-1945)
Mai ve Siyah: 1897’de yazılan eser, Türk edebiyatında Batlı anlamda ilk modern romandır. Halit Ziya bu romanıyla Servet-i Fünun’un ideal şair tipini ve o dönemin sanat anlayışını yansıtır. Yazar; romanın kahramanı Ahmet Cemil’in şahsında o dönemin kavgalarını, çekişmelerini, basın hayatının iç yüzünü, aşırı duygusal ve karamsar ruh çözümlemelerini okuyucuya sunar.
Eserde, romantik bir genç olan Ahmet Cemil’in çevresinde hayalle gerçeğin çatışması ele alınır. “Mai”, kahramanın hayallerini, “siyah” ise hayal kırıklığını yani gerçeği ifade eder. Orta halli bir ailenin çocuğu olan Ahmet Cemil, Mülkiye’deki öğrenciliği sırasında babasını kaybedince evin geçimini üstlenir. Tepebaşı’nda mehtaplı mavi bir gecede hayaller kurar. Buna göre; yazmakta olduğu eserini bitirip bastıracak, böylece şöhret ve para kazanacaktır. Böylece, içten içe sevdiği zengin bir ailenin kızı Lamia ile evlenmesi de kolay olacaktır. Platonik aşkı Lamia, bir subayla evlenince Ahmet Cemil büyük ümitlerle yazdığı şiirlerini ateşe atıp yakar ve annesiyle birlikte Yemen’e bir ilçeye kaymakam olarak gider. Böylece yıldızlı mavi bir gecede kurduğu hayaller, İstanbul’dan yıldızsız karanlık bir gecede ayrılırken yıkılmış olur.
Aşk-ı Memnu: 1900 yılında yazılan eser, modern Türk romanının ilk örneği kabul edilir. Realist bir anlayışla kaleme alınan eser, sağlam kurgusu ve tekniğiyle Halit Ziya’nın en başarılı romanı sayılır. Başlıca kahramanları; Bihter, Adnan Bey, Behlül, Nihal ve Firdevs Hanım’dır. Romanda genç ve güzel bir kadın olan Bihter’in zengin ama yaşlı Adnan Bey’le evlenmesi, Adnan Bey’in çapkın yeğeni Behlül ile yaşadığı yasak aşk anlatılır. Olayın psikolojik nedenleri, betimleme ve ruh çözümlemeleri gerçekçi bir yaklaşımla ve ustaca aktarılır.
Orta yaşlı, iki çocuklu, zengin ve dul olan Adnan Bey ile parası için evlenen Bihter; bir süre sonra paranın kendisini tatmin etmeyeceğini anlar. Zenginlikle yetinmeyişi, aradaki yaş farkı zaten hafifmeşrep bir yapıya sahip olan Bihter’i yasak aşka iter. Bihter, Adnan Bey’in genç, yakışıklı ve çapkın yeğeni Behlül ile aşk yaşamaya başlar. Ancak bir süre sonra Behlül bu ilişkiden sıkılır ve amcasının kızı Nihal’le evlenmek ister. Bihter ise bu durumu kabullenemez ve içinde bulunduğu psikolojik durumun da etkisiyle her şeyi duyurmaya karar verir. Romanın sonunda bütün gerçekler ortaya çıkınca Bihter intihar eder, Behlül kaçar, Adnan Bey ise çocuklarıyla birlikte yaşamına kaldığı yerden devam eder.
Kırık Hayatlar: Romanın kahramanı Ömer Behiç, evine ve iki küçük kızına bağlı bir doktordur. Zamanın kibar geçinen, yozlaşmış ailelerinden birinin küçük kızı Neyyir, doktoru ayartır. Yuvasıyla bu gizli ilişki arasında kalan doktor, küçük kızı Leyla’nın menenjitten ölmesini manevi bir uyarı sayarak bu yasak ilişkiyi bitirir ve karısı Vadide’ye döner.
Kırk Yıl: Anı türünde bir eserdir. Edebiyatımızda ilk kez yazınsal değer taşıyan anılardır. Yazınsal ve siyasal nitelikte olan bu anılarını dokuz ciltte toplayan yazar, kırk yılı kapsayan ilk beş cildine “Kırk Yıl” adını vermiştir.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875-1957)
Kavgalarım: Yazarın Edebiyatıcedide Dönemi’ndeki mücadelesini anlatan eleştiri türünde bir eserdir. Sanatçının ateşli eleştiri yazıları ve edebiyat faaliyetleri aynı zamanda mensup olduğu Servetifünuncuları ve bu topluluğun sanat anlayışını savunma niteliğindedir.
Hayal İçinde: Nezih adlı bir gencin gayrimüslim bir kıza olan aşkı ele alınır. Roman kahramanı Nezih’in özlemleri ve hayallerinin hüsrana uğraması, aşka olan inancını kaybetmesi; Servetifünun neslinin karakteristik özelliği olan “hayal-hakikat” çatışmasını ifade etmektedir.
Nadide: Ahmet Mithat’ın etkisinin görüldüğü öğretici ve romantik ve unsurlarla süslediği bir romandır. Yaşanmış bir olaydan esinlenerek yazdığı bu romanında kana susamış güzel bir kadının (Nadide) çevresinde cinayet konusunu işler.
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU (1870-1927)
Haristan ve Gülistan (Hikâye): Yazarın ilk öykü kitabıdır. “Haristan ve Gülistan” (Diken ve Gül Bahçesi) Servetfünûn’da yayımladığı hikâyelerini bir araya getirmiştir. Bu hikâyelerde Servetifünun’un dil ve üslup anlayışı hâkimdir. Haristan, içinde hiç kadın bulunmayan bir ada; Gülistan ise sadece kadınların yaşadığı bir yerdir. Kadınların güzelliği, erkeklerin de büyüklüğü sembolize ettiği tabiatta ikisinin birbirini tamamladığı fikri bir masal atmosferi içinde işlenir. Hikâyeye göre mutluluk bu iki ülkenin birleşmesiyle mümkündür.
Çağlayanlar (Hikâye): Türkçülük akımının etkisiyle kaleme aldığı ve 1922’de yayımladığı hikâye kitabıdır. Kitapta; Türk kültür ve tarihini yansıtan 16 hikâye yer almaktadır. Hikâyeler, dil ve tema yönünden Haristan ve Gülistan’dan farklı olup sanatçının “Millî Edebiyat Dönemi” anlayışını yansıtmaktadır.
Gönül Hanım: Türkoloji çalışmalarına karşı duyduğu ilginin etkisiyle yazmıştır. Romanda Gönül Hanım, kardeşi, Üsteğmen Mehmet ve Macar Kontu Zichy’nin “Orhun Yazıtları”na yaptıkları yolculuk anlatılır. Kafkasya’da Ruslara esir düşen bir Türk subayı ile Tatar kızı Gönül Hanım’ın aşkı anlatılırken Pantürkizm ideali de verilmeye çalışılır.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864-1944)
Şık: 1889’da yazılan eserin kahramanları Şatırzade Şöhret, Madam Potiş, Maşuk Bey’dir. Romanda alafranga özentisi ve aptal denecek kadar saf bir genç olan Şatırzade Şöhret Bey’in düşkün bir kadın olan Madam Potiş’le geçirdiği serüvenler ve düştüğü gülünç olaylar ele alınır.
Mürebbiye: 1899’da yayımlanan eser’de Tanzimat Dönemi’nde değişmeye başlayan aile yaşamı ve Batılılaşma uğruna çocuklara yanlış eğitim vermenin doğurduğu kötü sonuçlar ele alınmıştır. Romanın kahramanları Dehri Efendi, Matmazel Anjel, Şem’i, Sadri, Amca Bey’dir. Sert bir mizaca sahip olan Dehri Efendi hem geleneklere bağlı hem de Batı hayranı biridir. Mülkiye’den emekli olup ölen eşinden olan Melahat adlı kızı, Melahat’ın oğlu Şem’i ve içgüveysi olarak gelen Melahat’in kocası Sadri ile birlikte bir yalıda yaşamaktadır. Dehri Efendi, çocuklarının eğitimi için Anjel adında Fransız bir mürebbiye tutar. Ancak ahlaki yönü zayıf olan Paris yosması Anjel; yalıda yaşayan Dehri Efendi’nin kardeşi Amca Bey’i, Şem’i’yi, damat Sadri’nin oğlunu baştan çıkarır.
Şıpsevdi: Yanlış Batılılaşmayı konu edindiği romanın kahramanları; Meftun, Raci, Şeküre Hanım, Lebibe, Rabia, Edibe, Vesile Hanım, Mahir, Kasım Efendi’dir. Romanda Batılılaşmayı bir süzgeçten geçirmeden körü körüne kabullenen Meftun ile Doğu kültürünü benimseyen Edibe karşılaştırılarak her ikisinin gülünç tarafları ortaya konmuştur. Gereksiz detaylara yer verilmesi romanın oldukça uzun olmasına sebep olmuştur. Yaklaşık bin sayfa olan romandaki asıl olay; alafranga sofrada yemek yeme usulünün tarifi (altmış sayfa), kahramanların hayat ve ölüm üzerine birbirlerine söyledikleri uzun konuşmalardır. Doğu ve Batı kültürünü karşılaştırması bakımından Ahmet Mithat’ın “Felatun Bey ile Rakım Efendi” romanına benzer.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç: 1910 yılı Mayıs ayında Halley Kuyruklu Yıldız’ın dünyaya çarpacağı haberi yayılınca İstanbul’da panik yaratır. Kenar mahallelerdeki kadınlar da bu olayı kendilerince yorumlamaya başlar. Roman kahramanı İrfan Galip de aynı mahallede oturan, Batılı ilimleri tahsil etmiş, genç, zengin biridir. Bir gün yolda gördüğü peçeli bir kadının güzel ve bilgili olduğunu düşünerek onu takip eder ancak kadın onu tersler. Bunun üzerine kadınlara düşman kesilir. Kadınları aşağılamak ve korkutmak için astronomi, fizik gibi alanlarda konferanslar verir, bu arada Halley Kuyruklu Yıldız’ın dünyaya çarpmasıyla kıyametin kopacağını söyler ve herkesi buna inandırır. Konferanslar sürerken İrfan Galip, yazarı bilinmeyen bir kızdan bir mektup alır ve ilerici düşüncelerinden dolayı kıza hayalen âşık olur. Sonunda bu gıyabi sevgilinin Feriha Davut adlı okumuş kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızın göründüğü bir gece evlenirler.