Tanzimat döneminden önceki edebiyatımızda batılı anlamda
eleştiri yoktu. Bu alandaki eserler Tanzimat Edebiyatı'yla verilmeye
başlanmıştır. 1860'tan sonra edebiyatımızı modernleştirmeyi amaçlayan sanatçılar,
eski edebiyatı yıkmaya ve yerine yeni bir edebiyat kurmaya çalışmışlardır.
Eleştiriler de bu yönde yoğunlaşır. Böylece bu türün öncülüğünü Ziya Paşa ve
Namık Kemal yapar.
Ziya Paşa, Hürriyet gazetesinde çıkan "Şiir ve
İnşa" (1868) makalesinde Divan şiirini eleştirir. Bu şiirin ulusallıktan
uzak, yapay bir edebiyat olduğunu belirtir. Ona göre gerçek edebiyat Halk
Edebiyatadır. Halk Edebiyatı'na aydınlar ilgi göstermediği için bu edebiyat
gelişmemiştir. Ne var ki, Ziya Paşa daha sonra bu düşüncesini değiştirir.
"Harabat Mukaddimesi (1874)"nde bu görüşlerin tersini savunur. Yani
Halk Edebiyatı'nı kötüler, Divan Edebiyatı'nı över.
Namık Kemal ise Divan Edebiyatı'na daha kararlı ve sistemli
saldırır, 1866'da Tasvir-i Efkâr'da yayımlanan "Lisan-ı Osmaninin
Edebiyatı Hakkında Bazı Mülāhazatı Şamildir" adlı yazısında Divan
Edebiyatı'nı eleştirir. Namık Kemal, Ziya Paşa'nın Divan Edebiyatı'yla ilgili
görüşlerini "Tahrib-i Harabat" ve "Takip" adlı eserlerinde
eleştirir, Divan Edebiyatı'na karşı çıkar.
Tanzimat Dönemi'nde eleştiri yazıları Recaizade Mahmut
Ekrem'in "Talim-i Edebiyat" adlı eserinin çıkışından sonra
yaygınlaşır. Recaizade Mahmut Ekrem'le Muallim Naci arasında tartışmalar olur.
Recaizade Mahmut Ekrem "Zemzeme" adlı eserinin önsözünde ve
"Takdir-i Elhan" da Muallim Naci'nin düşüncelerini eleştirir, eski
edebiyata karşı çıkar. Muallim Naci de bu eleştirileri karşılıksız bırakmaz. Bu
tür eleştirilerini "Dem-deme" adlı bir kitabında toplar.
Tanzimat Dönemi eleştirisinin temelini "eski
-yeni" mücadelesi oluşturur. Eleştiri türündeki yazılar, Servet-i Fünun
Dönemi'nde daha modern bir çizgiye ulaşır.