1970-1980 Arası Türk Şiiri
1960'ların ikinci yarısından itibaren dünyadaki ve
Türkiye'deki siyasal tansiyonun yükselişine paralel olarak Türk şiirinde
politik söylem, ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. 1970-1980 arası Türk
şiirinin genel görünümü siyasal söylemin ve buna bağlı düşünsel eylemin, poetik
niteliği geriye ittiği bir dönem olmuştur.
Bu dönemde edebiyatın ideolojilerle yoğun ilişkiye girmesini
sağlayan etkenler, sosyalist ve kapitalist bağlamdaki iki kutuplu dünya algısı,
modernist poetikaların akılcı ve seçkinci tavırlarından doğan insana ve
toplumlara yön verme iddiaları ve soğuk savaş dönemi şartlarıdır. Ancak 70-80
arası Türk şiiri, oldukça çeşitli ideolojik ve düşünsel tabanı olan söylemler
geliştirmiştir. Dolayısıyla bu dönemin şiirini, siyasal ve düşünsel arka plana
göre kümeleştirmek gerekir. Bu kümeleştirmenin izleri 1980'lerden sonraki
şiirde de görülür, ama ideoloji, 80 sonrası şiirin temel belirleyeni değildir.
80 sonrası süreçte biçim, dil, imge gibi kuramsal algılar önem kazanmıştır.
1970'in eşiğindeki yıllarda yeniden canlılık kazanmaya
başlayan sosyalist şiirin temelleri Nazım Hikmet'e bağlanabilir. Ancak bu
yıllarda dergilerde şiir yazmaya başlayan genç şairlerin harekete geçişlerinin
ilk etkeni, Nazım'dan çok İkinci Yeni şiiridir. İsmet Özel, Ataol Behramoğlu,
Süreyya Berfe, Egemen Berköz, Eray Canberk, Refik Durbaş, Güven Turan, Özkan
Mert, Afşar Timuçin, Nihat Behram gibi şairler, başlangıçta İkinci Yeni
uzantısı sayılabilecek bir görüntü sergilerler. Bu kuşak şairlerinin, sosyalist
(toplumcu gerçekçi) bir öze geçişleri, 1965'lerde hızlanan siyasal-ideolojik
hareketlere paraleldir.
Bu dönemde yazılan şiirin genel özellikleri arasında şunları
sıralamak mümkündür:
- Şiirin siyasal mücadelenin bir aracı olarak görülmesi,
- Duyarlılığın yerine duygusallığın öne çıkışı,
- Biçimsel özellikler yerine, sınıf çatışması, toplumsal mücadele gibi genel ve geniş kitlelerce paylaşılması istenilen tematik öğelerin belirleyici olması,
- Şiirin ses, imge gibi elementlerinin yerini, doğrudan söyleyişin alması,
İkinci Yeni akımı anlayışını reddederek Nazım Hikmet ve
toplumcu-gerçekçi anlayışa bağlanılmak istenilmesi 70'lerde yazılan toplumcu
şiir ile 40 kuşağı toplumcu şairleri arasında benzerlik kurulabilir. Ancak
70'lerin toplumcu şiiri, tıpkı 40 kuşağı toplumcu şairlerinde olduğu gibi
yalnızca biçimin dış öğesi olan dize düzeni gibi özellikleri bakımından Nazım
Hikmet'in şiiriyle de benzerlik taşımaktadırlar.
1970'li yıllar, Türk şiirinin toplumsal-siyasal gelişmelerin
yoğun etkisi ile slogana dönüştüğü bir dönem olmuştur.
Toplumcu şairler dışında Necip Fazıl Sezai Karakoç çizgisini
izleyen poetik oluşumların da bu dönem edebiyatında dikkati çektiği görülür.
Özellikle 1969 da Ankara'da Nuri Pakdil'in öncülüğünde yayımlanan Edebiyat
dergisi çevresindeki toplaşma ve 1976'da yine Ankara'da Cahit Zarifoğlu, Rasim
Özdenören, Akif inan vd. tarafından yayımlanan Mavera dergisi çevresi, dönemin
topluma dönük edebiyat ve eylemci karakterini İslami değerler ve Batı
karşıtlığı bağlamında taşıyan oluşumlar olarak dikkati çeker.
Bu dönemde edebiyat ortamına giren ve genel koşulların
etkisini kendi tutum ve yetenekleriyle aşmayı başaran, zaman içerisinde kendi
şiirini bu ortalamadan uzaklaştırarak kuran ve geliştiren şairler de
bulunmaktadır. Bunlar arasında ilk şiirlerini Diriliş dergisinde yayımlayan ve
Kuşluk Saatleri, Kayıpların Şarkısı, Yirmi dört Şiir. Şahitsiz Vakitler,
Berzah, Sınır Taşı, Sesli Harfler adlı kitaplarında toplayan Ebubekir
Eroğlu'nun şiirleri içerik bakımından tasavvuf kültüründen gelen öz ile çağdaş
bireyin insan, tabiat ve toplumla karşılaşmasını imgesel göndermelerle
aktardığı gibi özellikle gelenekten beslenme konusunda pek çok klasik şairin
şiirlerini çağın diliyle yeniden ve metinlerarası tekniğini kullanarak üreten
özgün yapısıyla dikkati çeker. Bu yönüyle Ebubekir Eroğlu (1950), Necip
Fazıl-Sezai Karakoç çizgisindeki şiiri zenginleştiren, güçlendiren bir şairdir.
Sonuç olarak, 1970'lerde yazılan şiir için genel bir
değerlendirme yapmak gerekirse, şiir atmosferinin sığ ideolojik bir ortam
oluşturduğu, bunun içerisinde pek az şairin kendisini ortamın havasından
koruyarak, şair kimliklerini kurmayı başarabildiği söylenebilir. 12 Eylül 1980
darbesi ülkedeki demokratik rejimi askıya almakla, 70'lerin ideolojik havasının
da toplum üzerindeki etkisini kesmiş oldu. Ama bu, aynı zamanda şiire, kendisi
hakkında düşünme imkânı sağladı, en azından bunu bir imkân olarak kullananlar
oldu. 1980'lerden sonra oluşan şiir anlayışı, söz konusu kesinti dolayısıyla,
70'li yılların şiir karakterinin zaaflarından uzak durmayı başaracaktır.
1980-2000 Arası Türk Şiiri
1980'lerde yazılan Türk şiirinin genel özelliği 12 Eylül
darbesinin ardından toplumsal-siyasal ortamın değişmesine paralel olarak şiir
anlayışının söylevci- slogancı anlayıştan saf şiire doğru değişmesidir. Bu
dönem şairleri adeta kendilerinden önceki 70 kuşağı şiirini atlayarak 60 kuşağı
(özellikle İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi) şairlerinden, oradan geçerek
İkinci Yeni ve önceki dönemlerin şiirlerinden beslenme; gelenekten, divan ve
halk şiiri kaynaklarından, Batı şiirinin son örneklerinden istifade etme yolunu
seçmişlerdir.
1970'lerde yazılan şiir ile 1980'ler ve sonrasında yazılan
şiir arasındaki genel farklılık, slogancı-söylevci şiirden saf şiire geçiştir.
80'li yıllarda beliren bu genel eğilim, 90'larda da kimi değişikliklerle
sürmüştür. Henüz yaşanmakta olan sürecin canlı bir organizması biçiminde
oluşmaya devam etmekte olan Türk şiirinin bu son döneminde önceki dönemlere
göre oldukça geniş bir çeşitlilikten söz etmek de mümkündür. Adnan Özer, Ahmet
Erhan, Arif Ay, Cevdet Karal, Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Ihsan Deniz,
Lale Müldür, Murathan Mungan, Osman Konuk, Tuğrul Tanyol, Vural Bahadır Bayrıl
gibi isimler 1980-2000 arasında yazılan şiirin belli başlı temsilcilerinden
bazılarıdır.
1980-2000 arasında etkili olan şairlerden biri de Sırat
şiirleri, Eskiden Terzi, Kırk şiir ve Bir, Nar, Üzgün Kediler Gazeli gibi şiir
kitapları olan Haydar Ergülen'dir. 1980 öncesi siyasal merkezli katı şiir
teorilerinin buharlaştığını gösteren yaklaşımlar, bu tarihten sonra sıkça
görülmeye başlar. Ergülen'deki bu yaklaşımların temeli Behçet Necatigil, Attila
İlhan, Hilmi Yavuz gibi şairlerle atılır.
İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir
Konuşmaları, Kaçak Yolcu, Karşılama Töreni, Yarın Bekleyebilir adlı şiir
kitapları olan Hüseyin Atlansoy da genel olarak Sezai Karakoç'un açtığı, modern
şiirin işaret levhalarının bulunduğu yolda ilerleyen bir şairdir. Cahit Koytak
ve Osman Konuk'la aralarındaki yakınlık sadece, aynı kuşaktan olmalarından
kaynaklanmaz. Üç şair de Diriliş, Edebiyat, Yönelişler ve Hece dergileri
çevresinde oluşan edebiyatın önemli temsilcileridirler. Üç şairin şiirinde de
modernizme karşı eleştirel ve ironik bir tavır her zaman vardır.
Mağara Külleri, Yalnız Sana Söylenen, Adımlarımın Gizli
Sokağı, Gecediloldu, Hurüfi Melal, Buz ve Fire adlı şiir kitapları olan İhsan
Deniz (1960) de, Sezai Karakoç'la açılan çizginin yolcularındandır. Ama bu
yolda yürüyen ve aynı kuşaktan olan Cahit Koytak, Osman Konuk, Hüseyin Atlansoy
gibi şairlerden biçim ve dil olarak farklılıklar gösterir. Şiirin ve şairin en
çok ihtiyaç duyduğu şeyin metafizik algı olduğunu söyleyen Ihsan Deniz'i, Baki
Asiltürk'ün "mistik metafizikçi şairler grubuna dahil etmesi yerindedir.
"Mistik"le kastedilen İslâm tasavvufu veya sûfi öğretiler ve
tecrübelerse, mistik, "metafizik"ten farklıdır. Birincisi kökleri
dine dayalı bir algı ve yaşama biçimi veya bu algı ve yaşama biçimlerinin
metinsel tecrübesini, ikincisi ise, modernizmin getirdiği olgusal gerçekliğin
ötesini göstermektedir.
Kuzey Defterleri, Buhurumeryem, Uzak Fırtına, Seriler
Kitabı, Divanü Lügat-it Türk, Saatler/Geyikler adlı şiir kitapları bulunan Lale
Müldür (1956) de, 80 kuşağının önemli bir şairidir. Müldür'ün şiirleri geniş
bir kültür ve coğrafya haritasından izler taşır. Sürekli biçim arayışları,
metinlerarası göndermeler, yer yer çarpıcı bir lirizmden sıra dışı eğilimlere
uzanan söyleyiş özellikleri şiirinin dikkat çekici nitelikleri arasındadır.
1981'de yayımladığı Osmanlıya Dair Bir Hikayat ile kültürel
ve edebî geleneği, şiirinde kendine özgü bireysel bir duygu atmosferi haline
getirmekle dikkat çeken Murathan Mungan (1955) da son yirmi yıllık şiirin
önemli isimlerinden biri olarak anılmaktadır. Osmanlıya Dair Hikâyát, Kum
Saati, Sahtiyan, Yaz Sinemaları, Eski 45'likler, Mırıldandıklarım, Yaz Geçer,
Oda, Poster ve şeylerin Kaderi, Omayra, Metal, Oyunlar, İntiharlar, Şarkılar,
Mürekkep Balığı, Başkalarının Gecesi gibi çok sayıda şiir kitabı bulunan Mungan
"şiirlerinde masallardan, mitolojilerden, halk öykülerinden ve diğer
geleneksel anlatılardan yola çıkarak günümüz insanının sorunlarını, toplum
içindeki var oluşunu, yabancılaşma sorunlarını, kimi zaman anlatımcı bir
üslupla dile getirmektedir.
İmgeyi ve sesi önceleyen genel bir şiir ortamı içerisinde kendi
bireysel ürünlerini ortaya koyarken Türk şiirinin önceki dönemlerdeki
verimlerinden yararlanmayı ihmal etmeyen ve etkilenme endişelerine kapılmayan
bir şairler kuşağı temsilcileri olarak 1980 sonrası şairlerinin her biri, bu
genel çerçeve içerisinde kendi şiirini kurmaya çalışmıştır. Şiirin estetik ve
poetik değerini önde tutan, buna karşılık hem yöneldikleri kaynaklar hem
ideolojik tutumları hem de şiirlerinin yapı özellikleri bakımından birbirinden
farklılaşan çeşitliliği, bu kuşağın en dikkat çekici özelliğidir.
Sonuç olarak 80 sonrası şiirinin kendisinden hemen önceki dönemden keskin bir kopuş, buna karşılık daha önceki olgun örneklerin dikkatle değerlendirilerek özgün bireysel verimlerin ortaya konulması çabası olduğunu söylemek mümkündür.
Dönemin ortak özellikleri olarak şu noktalar
belirlenebilir:
- İmgeye önem veren, sözü metafor ve metonimi teknikleri içerisinden söyleyerek anlamdan ziyade bir duyuş oluşturmaya çalışmak.
- Başta İkinci Yeni şiiri olmak üzere, Türk şiirinin çeşitli şair ve akımlarından yararlanmak.
- Dünya görüşü ile şiirin gerektirdiği teknik arasında birini tercih etmek yerine şiirden taviz vermeyen bir denge gözetmek.
- Yer yer halk ve Divan şiiri gelenekleriyle, dünya şiirinin çağdaş örnekleriyle ilişkiler kurmak.
- Bireyin toplum, kültür ve varlık karşısındaki konumunu farklı bakış açılarından ve farklı referanslara dayanarak belirleme çabaları taşımak.
- Biçimsel olarak ironiden öykülemeye, imgecilikten somut şiire uzanan geniş bir uygulama yelpazesi oluşturmak.
Ancak bu yapısal genişlik, dönem hakkında ortak bir yargı
üretmeyi zorlaştıran faktörlerin en önemlilerinden biri belki de birincisidir.
Denilebilir ki: Türk şiiri son yirmi yılda yeni imzaların katılımıyla akışını
sürdürmektedir. Son dönemin dikkat çeken imzaları arasında Cevdet Karal, Ömer
Erdem, İbrahim Tenekeci, Murat Menteş ve Serkan Işık sayılabilir.