top of page

Realizm (Gerçekçilik) Akımı


Adını Fransızca realite sözcüğünden alan realizm, Türkçede gerçekçilik olarak kullanılagelmiştir.


Tam olarak "var olan, varlığı yadsımayan, aslına uygun nitelik taşıyan, uydurma ya da yalan olmayan " anlamına gelir. "Yaşamı ve doğayı olduğu gibi aktarmak" çabasında olan bu görüş, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da coşumculuğa tepki olarak ortaya çıkmıştır.


Doğaya ve insana özgü olup bitenleri tüm gerçekliği ile olduğu gibi anlatmak sanatçının en önemli sorumluluğudur. Bu dönemde eleştirel, doğalcı ve toplumcu gerçekçilik oluşmuştur. Eleştirel gerçekçilikte, kentsoylu yaşam eleştirilmiş ve bu yaşamın insanı nasıl körelttiği vurgulanmıştır. Bunu yaparken de eleştirel gerçekçiliğin, "tipleştirme ve yaşam çözümlemesi" ilkesine bağlı kalınmıştır.


Doğalcı gerçekçilikle, doğa olaylarındaki "aynı nedenler, aynı sonuçlar doğurur" ilkesi yaşama aktarılmıştır. Bu görüş aynı zamanda belirlenimcilik (determinizm) olarak da bilinir. Bu anlayışa göre, toplumsal nedensellik bir yana bırakılarak salt yaşananın nesnel olarak yansıtılmasıyla yetinilmiştir.


Toplumcu gerçekçilik ise insan ve doğayı Marksist dünya görüşü ile açıklar. Buna göre, toplumsal çatışmayı ve bu çatışmanın insan üzerindeki etkilerini yansıtır. Düşücenin öncelikli olması, güzelliğin ve sanatsal özelliklerin geriye atılması anlamında değildir. İnsan içinde bulunduğu toplumun uzantısı olarak duyan, düşünen, tasarlayan bir varlıktır. Bu nedenle sanatçıya çok sorumluluk düşmektedir.


Toplumcu gerçekçiliğin önemli yazarlarından M. Şolohov bu konuda şöyle der: "Okuyucuya namuslu söz söylemek, doğruyu anlatmak gerekir. Sanat, insanların kafalarını ve yüreklerini etkileyecek güce sahiptir. Bir insanın sanatçı tanımına uyması için, bu gücü insanların ruhunda güzeli yaratmaya ve insanlığın iyiliğine yöneltmesi gerektiğine inanıyorum."


ÖZELLİKLERİ

1. Gözlem ve belgeye dayanır; insan, içinde bulunduğu çevrenin özellikleriyle değerlendirilir.

2. Sanatçı, taraf tutmaz; kendi duygu ve düşüncelerini yapıtına yansıtmaz.

3. İnsan ve toplum, "iyi-kötü, güzel-çirkin" demeden, olduğu gibi yansıtılır. (Klasikler, "olması gerektiği gibi"; romantikler, "kendi istedikleri gibi" anlatırlar.)

4. Anlatım kusursuzdur, üsluba önem verilir. Kişiler, sosyal düzeylerine göre değil, sanatçının üslup özelliklerine göre konuşturulur.

5. Betimlemeler, ruhsal özellikleri yansıtmak amacıyla ve yapıttaki kişilerin gözüyle yapılır.

6. Toplum gerçekleri ele alınmasına karşın, "sanat için sanat" anlayışı benimsenir.

7. Realist edebiyatta tiyatro, özellikle de roman türü çok gelişmiştir.


BAŞLICA TEMSİLCİLERİ

STENDHAL (1783-1842): Gezi, anı, deneme, öykü ve roman türlerinde yapıtlar veren yazarın süssüz bir anlatımı vardır. Hafif alaycılığı ve psikolojik çözümlemeleri, yaşadığı dönemde anlaşılamamıştır. Yapıtları: Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı, Kastro Rahibesi, Racine ve Shakespeare...

H. DE BALZAC (1799-1850): "İnsanlık Komedyası" genel başlığı altında topladığı romanlarında, insan hayatının çeşitli yönlerini eşsiz bir gözlem gücüyle yansıtmayı başarmış,

dünya edebiyatına ölmez tipler bırakmıştır. Yapıtları: Eugènie Grandet, Goriot Baba, Vadideki

Zambak, Otuz Yaşındaki Kadın, Köy Hekimi, Mutlak Peşinde, Tılsımlı Deri...

G. FLAUBERT (1821-1880): Yapıtlarında, kahramanlarının gerçeğe uygun olmasına, söyleyişe ve biçime önem vermiş, kendi kişiliğini gizlemiştir. Yapıtları: Madame Bovary, Salambo, Duygusal Eğitim, Üç Hikâye...


Rus Edebiyatında Realistler

N. GOGOL (1809-1852): Öykü, roman ve oyun türlerinde yazmıştır. Yapıtlarında "didaktik" bir eğilim görülür. Yapıtları: Petersburg Hikâyeleri, Palto, Bir Delinin Hatıra Defteri, Masallar, Ölü Canlar, Müfettiş, Kumarcılar...

TURGENYEV (1818-1883): Yapıtlarında gerçekle şiir, gözlemle düşsel sezgi arasında uyumlu bir denge kurmayı başaran yazar, köylülerin ve toprak sahiplerinin portrelerini çizmiştir. Toprak köleliğine karşı olan tutumu, toprak köleliğinin kaldırılmasında etkili olmuştur. Yapıtları: Babalar ve Oğullar, Fırtınadan Önce, Bir Avcının Notları, Taşralı Kadın, Köyde Bir Ay...

F. DOSTOYEVSKİ (1822-1881): Acıma ve psikoloji, hemen bütün yapıtlarının temel öğesidir. Bu nedenle, çağdaş psikologlar ve egzistansiyalistler, onun sezgilerinden

yararlanmışlardır. Yapıtları: Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala, Kumarbaz, Ölüler Evinden Hatıralar, Yeraltından Notlar...

L. TOLSTOY (1828-1910): Düşünce ve hayal zenginliği taşıyan yapıtlarında yarattığı tipler, anlattığı olaylar, törelerle ilgili betimlemeler, gerçeklere çok yakındır. Bütün bunları yalın bir üslupla anlatmayı başarmıştır. Yapıtları: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, İvan İlyiç'in Ölümü, Hacı Murat, Sivastopol 1855 (roman, öykü); Karanlığın Kudreti, Yaşayan Ölü (tiyatro)...

A. ÇEHOV (1860-1904): Öykü ve oyunlarıyla tanınır. Hayatın gelişigüzel, önemsiz yanlarını anlatır. Olaya pek önem vermemiş, konuyla doğrudan ilgili olmayan ayrıntılardan kaçınmıştır. Yapıtları: Hikâyeler, (4 cilt, öykü); Martı, Üç Kızkardeş, Vanya Dayı, Vişne Bahçesi (oyun)...

M. GORKİ (1868-1936): Hiçbir öğrenim görmeyen; kendini yetiştiren yazar, "Rus edebiyatı" ile "Sovyet edebiyatı" arasında bir köprü ve "sosyal gerçekçilik"in öncüsü sayılır. Yapıtları: Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim, Ana, Klim Samgin'in Hayatı (roman); Stepte, Sıkıntı, Serseriler (öykü); Ayaktakımı Arasında, Küçük Burjuvalar (oyun); Edebiyat Yaşamım, Tolstoy’dan Anılar (anı, deneme)...


İngiliz Edebiyatında Realistler

C. DİCKENS (1812-1870): Yazdıklarında toplumsal sorunları sergilemiş; ama bunların nedenlerini, çözüm yollarını göstermede pek başarılı olamamıştır. Yapıtları: Büyük Ümitler, Antikacı Dükkânı, Oliver Twist, David Copperfield, İki Şehrin Hikâyesi...


Amerikan Edebiyatında Realistler

M. TWAİN (1835-1910): Yapıtlarında, başından geçen serüvenleri yansıtmış, romantik ve realist öğeleri dengeli bir biçimde kullanmıştır. Yapıtları: Tom Sawyer'in Maceraları, Mississipi'de Hayat, Huckleberry Finn'in Maceraları...

J.LONDON (1876-1916): Pek çok yapıtında insanların (ve hayvanların) toplumsal davranışı altında görülen "kabalık" kavramıyla uğraşmıştır. Yapıtları: Vahşetin Çağırışı, Âdem'den Önce, Deniz Kurdu, Kurt Kanı, Demir Ökçe, Martin Eden, Sevginin Katıksızı, Ateş Yakmak...

E. HEMİNGWAY (1898-1961): Yalın bir anlatımı vardır. Yapıtları: Güneş de Doğar, Silahlara Veda, Çanlar Kimin İçin Çalıyor?, İhtiyar Adam ve Deniz, Afrika'nın Yeşil Tepeleri...

J. STEİNBECK (1902-1968): Genellikle toprakla uğraşan insanları, köy ve sayfiyeleri anlatmıştır. İyi bir gözlemcidir. Yapıtları: Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga, Cennet Çayırları, Yukarı Mahalle, Uğurlu Perşembe...


TÜRK EDEBİYATINA ETKİLERİ

Realizm, Tanzimat edebiyatının ikinci döneminden başlayarak Türk edebiyatının bütün topluluklarında etkisini göstermiştir. Recaizade M. Ekrem (Araba Sevdası), Samipaşazade Sezai (Sergüzeşt) ile başlayan realist etkilenme, Servet-i Fünun edebiyatında Halit Ziya ile en önemli temsilcisine kavuşur. Servet-i Fünun'un diğer realist yazarları, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit'tir. Bağımsız yazarlardan Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat Efendi ve Ahmet Rasim de bu yönde yapıtlar kaleme almışlardır. Türk edebiyatının realist kabul edilen diğer yazarları şunlardır: Yakup Kadri, Refik Halit, Reşat Nuri, Halide Edip, Ebubekir Hazım, Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali, Memduh Şevket, Halikarnas Balıkçısı, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt...

 

ŞİŞKO İLE SISKA


Nikolayevski garında iki eski arkadaş karşılaşmıştı; biri tombalak, öbürü kupkuruydu. Şişko, istasyon büfesinde yemeğini henüz bitirmiş, yağlı dudakları olgun kiraz gibi pırıl pırıldı. Keres şarabıyla turunç çiçeği kokuyordu. Sıska olan, trenden yeni inmiş; valizler, bohçalar, şapka kutularıyla yüklü idi. Üstünden jambon, kahve telvesi kokusu geliyordu. Ardı sıra zayıfça, uzun sivri çenesiyle karısı ve uzun boylu, ikide bir, bir gözünü kırpıştıran jimnaz öğrencisi oğlu yürüyordu.

Sıskayı birdenbire farkeden şişko, ona doğru atıldı:

- Porfiri, sen misin dostum, diye bağırdı. Yıllar var görüşmeyeli, nerelerdesin yahu?

- Vay canına Mişa sen misin?!.. Ne tesadüf bu! Çocukluk arkadaşım... Nereden böyle?

İki arkadaş kucaklaşıp üç kez öpüştükten sonra yaşarmış gözlerle birbirlerini seyre başladılar. Tatlı bir şaşkınlık içindeydiler.

- Hay çok yaşayasın dostum, diye öpüştükten sonra başladı zayıf olan. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi burada karşılaşacağımız! Ne hoş sürpriz bu!.. Dur bakayım sana bir; maşallah, hep eskisi gibi yakışıklı, dinç, iki dirhem bir çekirdek Mişa'sın. Ee, anlat bakalım: Herhalde paralandın, evlendin değil mi? Ben de çoluk çocuğa karıştım. İşte karım Lüiza, Wantzenbah'lardan... Protestan... Şu da oğlum Nafanail, üçüncü sınıfta. Nafanya, bak bu amca, çocukluk arkadaşımdır, jimnazda birlikte okuduk.

Nafanail bir şey düşünür gibi durakladı, sonra kasketini çıkardı.

Sıska devam etti:

- Evet okulda birlikteydik. Sana taktığımız adı hatırlar mısın, Mişa? Okul kitaplarından birini cigaranla yaktığın için Herostrates diye takılırdık... Benim adım da arabozuculuğumdan ötürü Ephialtes'di... Kıh-kıh... Çocukluk... Çekinme Nafanya, sokul amcana. Bu da karım, Wantzenbah ailesinden... Protestan.

Nafanail biraz düşündü, babasının arkasına sindi.

Coşkun bir sevinçle arkadaşına bakan şişko:

- Nerelerdesin şimdi, dostum, diye sordu. Nerede görevlisin? Epey ilerledin herhalde?

- Eh, karınca kararınca... İki yıldır 8'inci dereceye yükseldim: Bir Stanislav* taktılar... Aylığımız pek ahım şahım değil, ama ne yapalım?.. Karım piyano dersleri veriyor, ben boş zamanda oymalı tabaklar yapıyorum. Pek güzel tabaklar, görsen! Tanesini birer rubleye satıyorum. On tane alana ıskontom var doğallıkla... Geçinip gidiyoruz işte. Merkezdeyim, şimdi aynı bakanlıktan masa şefi olarak aktarma edildim buraya. Ya sen? Kimbilir, 6'ncı dereceye gelmişsindir yüzde yüz.

- Çık azizim, daha çık... 3'üncüdeyiz... İki yıldızım da var.

Sıska bir anda değişiverdi: Yüzü sapsarı oldu, durduğu yerde put kesildi. Ama bu hal yalnızca kısa bir an sürdü. Ardından, yüzüne birdenbire bir gülümseme yayıldı. Kırış kırış olmuş yüz çizgilerinden, gözlerinden sanki ince ince kıvılcımlar saçılıyordu. Kupkuru gövdesi büzülüp kamburlaşmış, daha da sıskalaşmıştı sanki... Karısının sivri çenesi daha da uzadı. Nafanail hazır ol durdu, ceketini ilikledi.

Sıska, şişko arkadaşının karşısında ellerini uğuşturarak:

- Bendeniz, Ekselâns... şey... Çok memnun oldum yani... mutlu oldum. Bir dostum, çocukluk arkadaşımız da diyebilirim... Böyle bir yere ulaşmış olması... Kih-kih!..

- Bırak bunları Porfiri, ne biçim konuşma bu! Çocukluk arkadaşları arasında resmiyet olur mu, ayıp!

Sıska daha da büzülerek:

- Aman efendimiz... Nasıl olur, diye kihkihlemeye devam etti. Devletlinin yüksek iltifatları... Bizler için baha biçilmez... Devletlimize Nafanail'i tanıştırmakla onur duyarım. Karım Lüiza... Protestanlardan...

Şişko karşılık vermek istedi; ama sıskanın yüzüne yayılan korku derecesinde saygı, baygınca tatlılık, yaltaklanma midesini bulandırdı. Yüzünü sıskadan çevirerek elini uzattı. Sıska, 3'üncü derece yüksek memurun elinin üç parmağını saygıyla sıktı, bütün gövdesiyle eğilerek selam verdi ve Çinlilerin yaptığı gibi kihkihledi. Karısı gülümsedi. Nafanail reverans yaparken kasketini düşürdü. Üçü, uzaklaşan şişkonun arkasından tatlı bir şaşkınlık içinde bakakaldılar.

Anton Çehov

(Çeviren: Nihat Yalaza Taluy)

bottom of page